28 Haz 2011

Kandil Tebriği : Mirac Kandili

Bugün Receb-i şerîfin yirmialtısı, yarın da yirmiyedisidir. Bu gece yirmiyedinci gecesi oluyor. Günü de yarın oluyor.Peygamber efendimizin “aleyhissalâtü vesselâm” Mekke-i mükerremeden Kudüse, (İsrâ sûresinde açıkça bildiriliyor) Kudüsden de yedi kat göklere götürüldüğü bir gecedir. Peygamber efendimizin “aleyhissalâtü vesselâm” nübüvveti yirmiüç sene sürdü. Bunun onüç senesi Mekke-i mükerremede oldu ve bu onüç sene sıkıntının akabinde Medîne-i münevvereye hicret edince fevc fevc gelmeye başladı. Medîneye hicret ettikden sonra, Mekkenin fethine onbin müslimân ile gelindi. İşte Mekke-i mükerremede bu sıkıntılı dönemlerde hanımı hazret-i Hadîce “radıyallahü anhâ” âhırete intikâl etmiş, amcası Ebû Tâlib âhırete intikâl etmiş, (o zaman îmân etmese bile Peygamber efendimize destek vermeye devam ediyordu). Peygamber efendimiz Tâife gitmiş, bir ay veya daha fazla orada kalmış. Hiç kimse îmân etmedi. Dalga geçtiler, alay ettiler, taşladılar, yuhâladılar. Herhangi bir yerde de kalması zorlaşmışdı. Amcası Ebû Tâlibin kızı Ümm-i hânînin evine gitti. Misâfir geldim, kabûl eder misiniz? buyurdu. Ümm-i hânî tanıyor. (Böyle bir şerefli misâfiri kim kabul etmez ki? Ama, geleceğinizi önceden bildirseydiniz, birşeyler hâzırlardım) dedi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz, (Yiyecek, içecek gözümde yok. İstirâhat, ibâdet edecek bir yer tahsîs ederseniz) buyurdu. Bir oda gösterdiler. Hatta bir leğen de getirdiler. Peygamber efendimiz abdestini tazeleyip biraz ibâdet yaptıktan sonra yorgun olması sebebi ile hasırın üzerine uyuyuveriyor. O anda Allahü teâlâ, Cebrâîl aleyhisselâma: Habîbimi çok üzdüm. Bu rağmen, bana yalvarıyor. Benden başka, herhangi bir kapıya dönmüyor. Habîbimi ben tesellî edeceğim. Yaralı gönlüne ben sürûr vereceğim. Git! Selâmımı söyle, al getir! Ona îmân edenlere hâzırladığım ni’metleri, Onu inkâr eden, alay edenlere de hâzırladığım azâbları görsün. Cebrâîl “aleyhisselâm”, bir ânda Peygamber efendimizin bulunduğu odaya geldi. Uyuyordu. Uyandırmaya kıyamadı ve ayağının altını öpdü. Uyandırdı. Cebrâîl aleyhisselâmı görünce, (Ey Cebrâîl kardeşim! Bir hatâ mı etdim, Rabbimi gücendirecek bir hareketde mi bulundum? Bu ansızın, gece yarısı geliş sebebin nedir?).

Cebrâîl “aleyhisselâm”: Ey âlemlerin sevgilisi! Allahü teâlâ sana selâm ediyor. Sana ve sana îmân edenlere hâzırlanan ni’metleri görmeni, seni inkâr edenlere hâzırlanan azâbları görmeni Rabbin murâd etdi. Ve bir anda Kâ’be-i muazzamaya geldi ve orada ameliyat oldu. Göğsü yarıldı. (Enes bin Mâlik hazretleri ameliyat izi olduğunu gördüm buyuruyor). Burak ismindeki hayvana binip, bir anda Kudüse geldiler. Orada daha  önceki Peygamberin rûhâniyyetleri hâzır idi. Cebrâîl “aleyhisselâm”, Peygamber efendimizi öne iterek, sen varken, başkası imâm olamaz, buyurdular. Cemâ’at ile namâz kıldılar. Oradan da yedi kat göklerigeçdiler. (Peygamber efendimizin Mekkeden Kudüse ruh ve beden beraber götürüldüğüne inanmıyan kâfir olur. Kudüsden de ruh ve beden yükseldi. Kudüsden itibâren sadece beden  yükseldi diyen de bid'at ehli olur). Cenneti, Cehennemi, baş gözü ile gördü. Belli bir noktaya gelindi, orada Cebrâîl “aleyhisselâm” buradan öbür tarafa ben geçemem dedi. Oradan Refref ismindeki bir yaygıyla (Ka’be kavseyn, âyet-i kerîmede geçiyor) bilinmiyen, anlaşılamıyan bir şekilde Allahü teâlâyı gördü ve konuşdu. Tekrar geri getirildi. Geldiği zaman abdest aldığı leğendeki suyun hareketi durmamışdı buyruluyor. (Bu, zamanı ifâde için anlatılıyor). Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz Mi’râcını anlatınca, inanmak isteyenler vaz geçtiler. Topluca hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin evine geldiler. Yâ Ebâ Bekr! Sen Kudüse defalarca gidip geldin. İyi bilirsin. Ne kadar zamânda gidilir ve gelinir dediler. Hazret-i Ebû Bekr: İyi bilirim. Bir ayda, dedi. Kâfirler ise: Tabii, akllı kimse böyle der, dediler. Ama senin adamın, bir gecede gidip geldiğini söyliyor, dediler. Hazret-i Ebû Bekr de, (O dedi ise, doğru söyledi).

Mekkeli müşrikler, (Vay canına, bunu amma büyülemiş) diyorlardı. Hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri hemen üzerini değiştirdi, koşarak geldi ve (Yâ Resûlallah! Mi’râcınız mubârek olsun! Zâtınızı görmekle gönlümüz, gözümüz bereketleniyor. Sürûra gark oluyor. İnandım. Anlat yâ Resûlallah!) dedi. Ve tereddüd hâlinde bulunanların kalbleri gitti geldi. Mü'minlerin kalbine birden kuvvet geldi. Mekkeli müşrikler baktılar ki başka çare yok: Mescid-i aksânın kaç penceresi, kaç kapısı var, söyle bakalım dediler. (Peygamber efendimiz “aleyhissalâtü vesselâm” bir yere gittiği zaman etrafına bakmazmış. Âdet-i şerîfeleri). O anda Cebrâîl “aleyhisselâm” hemen gözünün önüne getiriyor. [Televizyon ekranı gibi] görüyor ve söylüyorlar. Yolda bir kervan geliyordu, hatta bir deve ürkdü de. Öyle zân ediyorum ki, çarşamba Mekkeye ulaşır, buyurdular. Buyurdukları şekilde de geldi. Fırtına eser gibi bir şey olduğunu, bir devenin ürkdüğünü söylediler. Bunu da duydukları hâlde yine red etdiler.

İşte Mi'rac insan hayatında da dönüm noktasıdır. Peygamber efendimize bu gece beş vakt namaz emredilmiştir.

Bu gece çok istiğfar etmek, Kur'ân-ı kerîm okumak, kaza namazı kılmak, yarın oruc tutmak ve bunları vesîle ederek cenâb-ı Hakdan istemek, duâ etmek bir fırsatdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İnsanlar sizin yorumlarınızı önemsiyor; Lütfen yorumunuzu bırakınız.